Üç yıldız taktım gece gökyüzüne. Biri sana, biri bana, diğeri bilmediğim bir sebepten yine sana. Diledim ki Allah serpsin yağmurlarını -dilediğince, hakkettiğimden fazlaca- ruhumdaki sıkıntıya. Sonra topladım yıldızlarımı ve doğmayan güneşi doğurdum sabaha. Aynalara konuştum her namaz vakti hasretimi . Isırgan otları sardım ciğerlerime de dudağımda asılı kaldı sahte gülümsemelerim yine. Boşluğa üfledim ne yana gideceğini şaşırmış, adres bilmez dualarımı.
Gel..
Her harfin yolunu gözledi gönlümün alfabesi. ”Gönlümün efendisini” beklerken döküldü nice inşirah sabaha. İstedim ki parmak uçlarına sarılsın kirpiklerim. Endişe, kandan köprüler kurarken tırnak uçlarımda acının arsız kahkahalarını duyarak delirdim belki de. Derler ki insanın acısını insan alırmış sevgili.. Oysa yazgım susmaktı benim. Sabırdı.. Meneviş şiirler biriktirmekti ahirete.. Kenar mahalle sadakatiyle inanıp bilenmekti sensizliğe.. Küflü arabesk şarkılar gibi acı ve keder demekti belki de.
Gel sevgili.. Bilmem kaçıncı ortak şarkımızı yine unutuşunun ve yenisini seçmemizin gün dönümü bugün.. Bir yudum soluk verip bir damla suya üfleyeceğim sevda çiçeğimizi daha.
@icreedebiyat sayfamızdan ulaşabilirsiniz.